NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
مَسْلَمَةَ
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
يَعْنِي
ابْنَ الْمُغِيرَةِ
عَنْ ثَابِتٍ
عَنْ أَنَسٍ
قَالَ
خَدَمْتُ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَشْرَ
سِنِينَ
بِالْمَدِينَةِ
وَأَنَا
غُلَامٌ
لَيْسَ كُلُّ
أَمْرِي
كَمَا
يَشْتَهِي
صَاحِبِي
أَنْ أَكُونَ عَلَيْهِ
مَا قَالَ لِي
فِيهَا أُفٍّ
قَطُّ وَمَا
قَالَ لِي
لِمَ
فَعَلْتَ
هَذَا أَوْ أَلَّا
فَعَلْتَ
هَذَا
Hz. Enes'den demiştir ki:
Ben çocukken Nebi (s.a.v.)'e Medine'de on yıl hizmet ettim. Her işim
efendimizin benden beklediği şekilde değildi. (Buna rağmen) bu süre içerisinde
daha bana öf bile demediği gibi; bunu niçin yaptın, ya da bunu niçin yapmadın
dahi demedi.
İzah:
Müslim, fedâil; Dârimî,
mukaddime
Hilim: İntikam almak
kudretine mâlik iken herhangj bir kızgınlığa sebebiyet veren söze tahammül etmek,
kızmamak demektir. Kabahat sahibi, karşısındakini böyle görünce artık taarruza
devam etmez. Bu vasıf, en fazla Cenab-ı Hakk'a mahsustur. Hak teala kuvvet ve
kudret sahibi olmasına rağmen kullarının nice nice günahlarına göz yummakta,
görmezlikten gelmekte, intikam almamaktadır. Bunun içindir ki, kendisini hilim
sıfatı ile vasıflandırmıştır.
Buradan anlaşılıyor ki
bu hilim ve tehammül, hak tealanın zaifliğinden ve kudretsizliğinden değildir.
Belki onun Gaffârhk sıfatındandır. Nitekim bir âyet-i kerimesinde: "Allah,
gafurdur halimdir"[İsrâ 44, Fatır 41] buyurarak bu gerçeği açıklamıştır. Yüce
Allah Kur'an-ı Kerimin'de: "Allah herşeyi hakkiyle bilir, hilim ve şefkati
galibdir"[Hac 59]; "Allah, alîm ve hakimdir"[Nisa 7, 92, 104;
Ahzab I;
Fetih 4] "Allah ganî ve halimdir"[Bakara 263] buyurmakla da
insanların az bilgili, mahdut ilim sahibi oldukları için, hilim ve tahammül göstermediklerini
ortaya koymaktadır.[Eşref edib, Asr-ı Saadet, VI, s. 511-512, Şamil Yayınları.]
Enbiyay-i kiram dahi
hilim sıfatı ile vasıflanmışlar. Muhakkak ki hilim sıfatının en fazla tecelli
ettiği kul Muhammed Mustafa (s.a.v.)dir. Onun bu meziyeti, Kur'an-ı Kerimde
şöyle anlatılır: "O vakit (Uhud savaşında) sen, Aliah'dan gelen bir
merhamet sayesindedir ki onlara (ashaba) yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı
yürekli olsaydın, muhakkak onlar etrafından dağılıp giderlerdi."[Al-i
İmrân 59]
Resul-i zişan efendimizin
hilmi öven hadislerinden bazıları şöyledir:
"Hilim
(yumuşaklık) öyle bir şeydir ki, bulunduğu her şeyi
güzelleştirir."[Müslim, birr]
"Hak teâlâ
yumuşaklığı sever, yumuşaklıkla birçok şeyler elde edilir. Sertlikle hiçbir
şey elde edilmez."[Müslim, birr]
"İlmin zineti,
ilim sahibinin hilmidir"[Darimî mukaddime]
İmam Buhari de bu
mevzûdaki hadisleri ayrı bir bölümde bir araya toplayarak nakletmiş tir.
Orada, Hz. Nebiin: "Müslümanlara, hattâ zevcelerine dahi bazan sertlik
gösterdiği vakidir" denilmektedir. Hafız İbn Hacer, bu mevzûyu hülâsa
ederek şöyle diyor: "İmam-ı Buhari bu babda şu hususlara işaret etmek
istemiştir ki; Resulü Ekrem külfetlere sabretmiş-tir. Ancak, bunlar şahsına ait
hususlarıdır. Fakat Hak teâlâ'nın hakkı hususunda sert davranmışlardır.
Allah'ın verdiği hükmü icra etmişlerdir."[Eşref edib. Asr-ı Saadet.Vİ,
521-522, Şamil Yayınevi.]
Şurasını da unutmamak
gerekir ki; her ne kadar hilim, yumuşaklık, yumuşak huyluluk demekse de bunda
fazla ileriye gitmek demek değildir. Kişi hilim sahibi olacağım diye,
başkalarına kendi haklarım çiğnetmeme-li, elinden geldiğince bu haklarını,
cesaretle korumasını bilmelidir. Bir başka ifadeye hilim, başkalarının
fenalıklarına boyun eğmek, acizlik göstermek demek değildir. Aksine hilim sahipleri
güçlü ve kuvvetli olan, fakat intikam peşinde koşmayan, kendi haklarını
korumasını bilen hiçbir konuda zillete düşmeyen, bağışlama yolundan da
ayrılmayan yüksek ahlâklı kişilerdir.[Turgut Ali. Kur'an-i Kerim'e Göre Ahlâk
Esasları s. 101-103.]
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadisin ravisi Hz. Enes'in künyesi Ebû Hamza, lakabı, Hadim-i Rasûlullah,
Neccâr kabilesindendi. Nesebi şöyledir: Enes b. Malik b. Nadr b. Damdam b.
Zeyd b. Haram b. Cenb b. Âmir, b. Ganm b. Adiyy b. Neccâr'dır.
Medine'de İslamiyetin
doğduğu sırada 8-9 yaşlarında bulunuyordu. Hz. Enes, Rasul-i Ekremin Medine'ye
teşriflerinden evvel İslamiyeti kabul etmiş bir aile içinde bulunuyor,
İslamiyetten başka bir din tanımıyordu.
Rasuî-i Ekrem'in
Medine'ye gelmesi üzerine Hz. Ebu Talha onu alarak Rasulü Ekrem'e götürmüş,
O'na:
Ya Rasûlullah, bu çocuk
size mülazemet etsin, size hizmet etsin, de-miş Rasul-i Ekrem de onu kabul
etmişti.
Hz. Enes, Rasul-i
Ekremin irtihaline kadar ona hizmet etmiş, her vakit onunla birlikte bulunmuş
onun yanından hiçbir vakit ayrılmamıştı.[Eşref edeb, a.g.e., III, 1, 187-189.]
Hz. Enes, Rasul-i
Ekremin irtihaline kadar Medine'de on yıl yaşadığına göre, Hz. Enes'in Hz.
Nebi'e onyıl hizmet etmiş olması gerekirken metinde bu hizmetin dokuz yıl
olduğundan bahsedilmesi hizmete başladığı yıldaki aylarla, hizmetin sona
erdiği ayların hesaba katılmamasından ileri gelmektedir. Münzirî'nin görüşü de
budur.